OKonunun bu şekilde takdim edilmemesi şaşırtıcı, yanıltıcı ve zararlıdır. Bir konu hakkında doğru görüş için, doğru bilgi ve doğru habere ihtiyaç vardır. Bu ne yazık ki ülkemizde çok zordur. Olayları vahyin ışığında değerlendirmek durumundayız.
Bir kısım medyayla düşündürülmeyen, uyutulan, narkozlanan, büyülenen zihinlerinde ve kalplerinde operasyonlar yapılan, doğru bilgi ve haber alma hakkı çalınan halkımız doğru seçimi nasıl yapabilecek?
Seçim görüntüsünde seçtirim numarası, oyunu oynanıyor. Her düşünceye, her inanca temsil hakkı var mı? Niye komünist, ırkçı, liberal, sol... Her görüşe temsil hakkı var da, İslami parti yasak?! Bu düzen değişsin mi, sürsün mü?
“Mursiler seçilirse, demokrasi yok; Sisiler seçilirse demokrasi var” Nerede halkın iradesi, egemenliği? Müslüman ülkelerde “Mursilerin” temsil edilmemesi için tedbirler alınır. Buna rağmen seçilmeyi başarırlarsa, o zaman “devlet” devreye girer; “Mursi”yi indirir, hatta yargılayıp, cezalandırır. Gerekirse, şartlar uygunsa idam da edilir. Yerine bir “Sisi” atanır veya seçtirilir. İşte demokrasi oyunu... Devlet kim?
Şu soruyu da soralım: Sonuç evet olursa 2019’daki seçimlerde cumhurbaşkanı tekrar seçilirse Mursi’nin/Mısır’ın başına gelenlerin bizim başımıza gelmemesinin garantisi var mı? Sistem “kime” hazırlanıyor? Obama ne demişti: “Saddam da %95 oyla seçilmişti ve idam edildi…”
Evet mi, hayır mı oyalanması, kafa karışıklığı, kamplaştırma, ötekileştirme söylemleri arasında asıl sorun ve sorunlar örtülüyor... Soru şu: Devletimiz CHP’nin değişmez, değiştirilemez ilkeleriyle ne zamana kadar, nereye kadar?! Devlet, CHP’nin devleti mi, yoksa tüm halkımızın devleti mi? Bir başka soru da seçilecek cumhurbaşkanı partisinin cumhurbaşkanı mı olacak, yoksa cumhurun (halkın tümünün) cumhurbaşkanı mı olacak? Başkanlık sistemi hangi sorunumuzu çözecek? İstenilen karar ve yasalar çıkartılmıyor mu? İktidar uzun ömürlülükte neredeyse tek partili sistem gibi değil mi?
Muhalefet bile iktidarın değirmenine su taşımıyor mu? Sn. Cumhurbaşkanı ile Başbakan, partisi, TBMM arasında bir uyumsuzluk, ihtilaf var mı? Yürütmede çok başlılık yok. Kaç yıldır zaten fiilen başkanlık sistemi yok mu? İktidar sorunları çözüyor da, muhalefet mi engelleyebiliyor?
Ülkemiz çok ciddi sorunlarla karşı karşıya iken, bunları çözmek yerine bu konunun gündeme taşınması ne kadar anlamlı? Hem de sevgi, saygı, kardeşlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz günümüzde gerilimi düşürmek yerine kutuplaşmayı, ayrıştırmayı körüklemek kimlere yarar sağlıyor? Ayrımcılık, cepheleştirme iktidara yakışır mı? Devlet gemimizin rotası/yönü/kıblesi batıya çevrileli iki yüz yıla yaklaştı. (1839, 1876, 1908, 1921, 1923, 1924, 1928, 1937, 1961, 1982... AB süreci...) Bu değişim ve dönüşüm yukarıdan aşağıya halka rağmen devlet eliyle sağlanabildi...
Gemi içinde kaptanlık kavgaları hep olageldi. Kaptan adayları/partiler arasında rotaya/yöne ilişkin görüş farklılıkları olmadı, yönteme ilişkin çerçevede kaldı. Devlet gemisi batılı kimliğe (kurumlara, ideolojilere, hukuk ve uygarlığına, kültürüne) göre düzenlemeye çalışıldı. Bunun gözle görülür tek istisnası “milli görüş” partileri olmuş, onlar da bizzat devletimizin hışmına uğramıştır. (MNP, MSP, RP, FP) “Milli Görüş” partilerinin dışında batılılaşma anlamında taklitçi -sağ, sol, liberal, ulusalcı vb.- partiler arasında temel politikalarda farklar az ve kısmi oldu. Bugün de bu yön birlikteliği, yarışı devam etmiyor mu? Batılılaşmayı noktalayacak entegrasyon girişimi AB yolunda tam bir mutabakat -en sağdan en sola-yok mu? Ne yazık ki halkımız AB ile “bağımsızlık”ve “egemenliğimizin”, kimliğimizin elimizden çıkacağı bilgisinden mahrum... Kendi içimizde egemenlik kavgası yapıyoruz; ama egemenliği AB’ye devretmeye -bilerek veya bilmeyerek- çalışmıyor muyuz? Bunun ise Anayasanın 6. ve 7. maddelerine aykırı olduğu biliniyor. Ayrıca “ikiz yasalar” ile bölünmeye kapı aralandığı ne zamana kadar milletten gizlenebilecek?
Cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanması, yabancı üsler, kamplaşmalar, ötekileştirici söylem ve uygulamalar, üretimsizlik, işsizlik, gelirler arası dengesizlik (uçurum), din sömürüsü, tahrifatı, ahlaki yozlaşmalar, ayrılıkçı hareketler ülkemizin, devletimizin bütünlüğünü, bekasını, birliğini tehdit etmiyor mu?
Rota dönüşümü düşünce ve faaliyetinde halkımızın rağbetini sağlayan Milli Görüş partileri durduruldu. Küresel güçler ülkemizde ve dünyada milli görüş istemiyorlar. Kapatılarak, bölünerek, dönüştürülerek (ANAP, HAS, AKP) günümüze gelindi. AB politikalarına karşı olan kardeşlerimiz gömlek değiştirerek çağdaşlaşma/AB projesi yönünde cesur adımlar attılar. Öyle ki, önceki rakip partileri geri bıraktılar. Bu, şu demekti; 40-50 yıl önce başlayan Milli Görüş hareketi kardeşlerimiz eliyle tekrar dönüştürülerek, benzetilerek batılılaşma sürecine kazandırıldı!? 16 Nisan’da, 1982 Anayasasının birçok maddesinin değişikliği halkoyuna sunulacak. Önce şu tespiti yapalım: Devleti şekillendiren Anayasalardaki temel ilkeler “laiklik, milliyetçilik, inkılapçılık” CHP’nin ilkeleri değil mi? Cumhuriyete, ondan da demokrasiye (?) geçeli, evrileli ne kadar yıl geçti? Demokrasi özünde “halkın” egemenliği/sözü/iradesi ise, TBMM’nin duvarında, Anayasada bu ilke varsa, bir cuntanın hazırlattığı metin nasıl oluyor da “değiştirilemez” hükümler içerebiliyor? (AY-m.4) Prof. M. Soysal: “Değiştirebilir” diyor. Yine Prof. Dr. S.S Onar: “Pozitif hukuk, gelişerek sonunda tabii hukuka ulaşır” görüşündeydi.
Ötekileri yok etmeye çalışan batı medeniyeti mi, yoksa farklılıklarla barış içinde yaşama hakkı tanıyan İslam medeniyeti mi? “Olur mu, halk yeterince dönüştürülüp, ehlileştirilemedi. Ne yapacağı, ne isteyeceği belli mi olur? “itirazlarını duyar gibiyiz. Halkımıza saygılı siyasetçilerimiz halkımıza temel konuları, önemli konuları sorsunlar. Asıl bu sorularda Hak, Batıl tercihi/seçimi var. Bunlar “itikadi” sorulardır:
AB ye evet mi, hayır mı? Temel ilkelere evet mi, hayır mı? AB mi, İslam birliği mi? Gemimizin rotası değişsin mi, değişmesin mi? Stratejik ortaklıklar devam etsin mi, etmesin mi? Yeminler Allah adına mı yapılsın, laiklik adına mı? Haftalık resmi tatil günü Cuma mı, Cumartesi mi, yoksa Pazar mı olsun? Haramlar kalsın mı, kalksın mı? İdam geri gelsin mi, gelmesin mi? Dini nikâh, resmi nikâh olsun mu, olmasın mı? Faiz kalsın mı, kalksın mı? Zina suç olsun mu, olmasın mı? Batıcı, taklitçi, kişiliksiz eğitim sistemine evet mi? hayır mı? Batıcı, taklitçi müfredata devam mı, tamam mı? BOP ‘a devam mı, tamam mı?
Gemimiz fırtınalı, dalgalı denizde ve düşman gemilerinin kuşatmasında. Hem su alıyor, hem de kamarada kaptanlık kavgası, yolcular sevgisiz, saygısız... Yol alıyoruz; yanlış istikamette!
Mevla’m bizi sahil-i selamete çıkarta... Dualarımızla.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.