Toplumda iddia sahibiyseniz, istikbale dönük hayalleriniz varsa… Hele bir de siyaset yapıyorsanız, farklı taleplerle ve değişik simalarla karşılaşmanız doğaldır.
Lakin bu karşılaşmalarda öylesine ilginç hikâyeler, vakalar var ki, insan, bu da mı olur, diye çarpılmaktan kendini alamıyor.
Haksızlık karşısında susmak, erdemlilik sayılmaya başlandı. Neyine lazım, bu tür iklimlerde öne çıkmamak, ses vermemek gerekir… Akıllı olan, diyen diyene.
Hâlbuki biz müslümanlar, sadece ve sadece Allah’a hesap vereceğimizi… Yaranmamız gereken makamın Allah katı olduğunu… Onun rızasına talip olduğumuzu bilerek adım atmamız gerekmez mi?
Hesap hesap… Artılar eksiler... Ne olur ne olmaz kaygısıyla hareket edemeyiz. Hele birbirimize hayrı tavsiye edip, kötülükten, yanlışlıktan nehyetmemiz bir vecibedir.
Gittikçe kararan bir gökyüzünden bahsediyorum.
Alacalı bir gökyüzü... İnsanı huzura götürmeyen bir resim. Yarına ait hayallerde eminliğin, huzurun olmadığı bir gelecek… Böyle mi olmalı peki?
Kendimi de yönetenlerin içine katarak şöyle düşünüyorum, beni ya da bizi sevmeyenler dahi, yönetimimizden, idaremizden mutlu ve mesut olmalılar… Öyle ki, bu memnuniyet ve gıpta, öfkelerini eritmelidir, kalplerini yumuşatmalıdır.
Gerçek hayatta ne yazık ki, bu tür gelişmelere rastlanmıyor.
Siyasette hep kazanmak... Hep yeniden kazanmak… Koltuğu kaybetmemek esas alınınca… Yani düzenin dayattığı bu düşünce, kimi siyasi organizasyonlarda amaç olunca, insani ve vicdani değerlerin yerine başka kıytırık umdeler, günübirlik kazanç kaygıları oturmaktadır.
Adalet… İnsanları da, toplumları da ayakta tutar.
Adalet, kendimize iğneyi batırmaktır yerinde… Başkalarının çuvaldız acısını hissetmek için, iğnenin acısını zihinde canlı yaşatmaktır.
Nasıl olsa, sel evimi götürmez, rüzgâr hanemi yıkmaz demeyin… Bir hortum çıkar, ummadığınız anda, bütün düzeninizi altüst edebilir.
Rüzgâra ve hortuma karşı gelmek, insanlığın yaşam mücadelesidir.
Adaletsizliklere, lüzumsuzluklara, keyfiliklere yüksek sesle itiraz etmek, müslümanlar için temel ödevdir.
Kimden gelirse gelsin… Kim yaparsa yapsın… Zalim ya da mazlum kimliği bizi enterese etmez… Biz hak safında… Haklının yanında, mazlumun sesinde yer almalıyız.
Davası İslam olanlar… İnsanı şerefli yaşatma ameliyesini dava edinenler, bu yolda kendilerini feda etmekten bir an olsun geri durmazlar.
İktidara, meclis muhalefetine sesleniyorum buradan… Günlük beklentilerinize, planlarınıza, makamlarınıza, adaleti takas etmeyin… Bir insana olan sevginizin, saygınızın, aşkınızın ölçüsü, ona doğruları söylemekle eştir… Bunu unutmayın… Yağcılık, efendimcilik ise, sevdiğiniz insana yaptığınız kötülüktür… Burdan, sesimizi duyanlara bir kez daha duyurmayı vazife biliyorum.
Toplumları, para pul, güçlü ekonomiler, güçlü liderler ayakta tutmaz… Adalet ayakta tutar, adalet…
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.