İslam dünyasına karşı sürmekte olan rezil istilayı önleyebilmenin tek yolunun İslam Birliği olduğu aşikâr.
İslam Birliği’ni kurmanın çok da kolay olmadığını kabul etmemiz gerekiyor.
Bu zorluğun ana sebebi elbette İslam dünyasındaki yöneticilerdir. Lakin bizim halkımızın kafasına sokulmuş olan bazı düşünceler de bu işi zorlaştırmaktadır. Yanlış düşüncelerle doldurulmuş beyinler, siz daha “İslam Birliği” kavramını ortaya attığınızda hemen şunu ileri sürerler:
“Ne yani, Çanakkale’de düşmanlarımızla bir olup bize karşı savaşanlarla mı İslam Birliği’ni kuracaksınız?”
İlk bakışta bu itirazın doğru olduğunu düşünebilirsiniz. Şimdi gelin bu konuyu birazcık kurcalayalım:
Birinci Dünya savaşına girerken Osmanlı Devleti, Padişah’ın “Halifei Müslimin” sıfatına dayanarak “Genel Cihad” ilan etmişti. Bunu da bir fetva ile gerekçelendirmiş ve Müslümanlara tebliğ etmişti.
Böylece, yalnız Osmanlı sınırları içindeki Müslümanları değil, dünyadaki bütün Müslümanları cihada çağırmış oluyordu. İslam dünyasından gelip Osmanlı ordusunda savaşanların işte bu çağrıya uyarak gönüllü olarak orduya katıldığını biliyoruz.
Cihad ilan etmek kolay ama bu cihat fetvasını Haçlı sömürgelerindeki Müslümanlara duyurmak büyük bir problemdi. Bu tam manası ile başarılamadı. Tam aksine Haçlılar bu fetvayı istismar ettiler. İletişim zorluğundan dolayı, dünyada ne olup bittiğinin farkında olmayan söz konusu Müslümanlar, İngiliz ve Fransızlar tarafından kandırıldılar. Kendilerine Halifelerinin Almanlar tarafından esir alındığı, onun da kurtulmak için bütün Müslümanları cihada çağırdığı yalanını uydurdular. Kendilerinin de Almanlara karşı savaştıklarını, Halife’yi kurtarmak için bütün Müslümanların kendilerine katıldığını ve hep beraber bu cihada gitmeleri gerektiğini ilan ettiler. Böylece mesela Afrika’daki Senegal’den tutunuz, Asya kıtasındaki Müslümanlara kadar kandırılarak Osmanlı’nın karşısındaki cepheye getirildiler.
Halife ordusuna karşı savaşmak için kandırıldıklarını öğrenen bu Müslümanlar, “Biz Halife ordusuna silah çekmeyiz” deseler de, anne, baba ve aileleri ile evleri ve köyleri ile tehdit ve şantaja tabi tutularak savaşmak mecburiyetinde bırakıldılar. Buna rağmen savaşmak istemeyenlerin ise ya kurşuna dizildiklerini, ya da geri hizmetlere alındıklarını biliyoruz. “Hilelerle Çanakkale” isimli kitabımızda bu konuyu işlemiştik. Savaş dışı bırakılmaları için kendi kendini yaralayan Müslüman askerler de oldu. Küt ül Emare savaşında İngiliz ordusunda savaşmak üzere getirilmiş birçok Müslüman askerin bu yöntemi uygulayarak savaş dışı kalmayı amaçladığını biliyoruz.
Şu gerçeği de göz ardı etmemek gerekir:
Bilerek, isteyerek, para için veya macera için Halife ordusu ile savaşmaya gelenler elbette bulunmuştur. Şuursuz Müslümanlar bu devirde nasıl varsa, o devirde de vardı.
Bu konu ile ilgili merakı olanlar, Mehmet Akif ve Eşref Edip Beylerin uzun müddet çıkardıkları Sebilürreşad mecmualarını arşivlerden taramak durumundadırlar. Hatta Akif’in Safahat’ında bu konu ile ilgili şiirleri de mevcuttur.
Gelelim asıl konumuza:
İslam Birliği’ne bu yönüyle bilerek itiraz edenlerin amacı elbette bellidir. Ama bu gerçekleri bilmeden itiraz edenler ise büyük vebale girmektedirler.
İslam Birliği fikrine karşı gelenlerin bazıları ise, İslam Birliği fikrine, Arap Müslümanların bizi arkadan vurduğu, onlarla asla bir araya gelinemeyeceği şeklinde itiraz etmektedirler.
Bu konu ile ilgili de İttihatcılardan Cemal Paşa iyi tetkik edilirse, isyancı Şerif Hüseyin’in büyük suçları olduğu gerçeğinin yanında, İttihatcıların cehaleti ve bilinçsiz uygulamalarını, fitnede ustalaşmış İngilizlerin Arap Müslümanlara karşı nasıl kullandıkları ortaya çıkar.
Bu da ayrı bir makale konusudur. Netice olarak İslam dünyasının içine düşürüldüğü bugünkü işgal ve zulüm sürecinin ancak ve yalnız İslam Birliğinin tesis edilmesi ile sonlandırılabileceği, başka da yolunun olmadığı büyük bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
İslam Birliği fikrinin karşısına dikilenlerin çoğunun bilgisizlikle, yukarıda yazdığımız bahaneleri kullandıklarını görmekteyiz.
Bilgisizliğin çaresi ise çok okumak ve çok araştırmaktır.
İçinde bulunduğumuz ay, Çanakkale zaferimizin gündemi oluşturduğu aydır. Bütün bu gerçekleri kardeşlerimize anlatmak üzere yollardayız. Bu ay yaklaşık 30 ayrı konferansla bu açıdan Çanakkale’yi anlatmanın gayreti içindeyiz...
ACILARIMIZ
Müslümanlar gelemiyor bir araya,
Bu nasıl bir zillettir, ne çok acıdır?
Fitneciler kezzap döker bu yaraya,
Bu nasıl bir sancıdır ne çok acıtır?
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.