Ne çok şey değişti hayatımızda. Ne çok yenilik, ne çok değişiklik oldu son yıllarda. Ülke olarak büyüdük, millet olarak imkânlarımız arttı, nüfusumuz çoğaldı, ellerimizdeki nimetler çeşitlendi ama diğer taraftan da pek çok noktada sınıfta kaldık, çok fazla konuda gerileme yaşadık...
Son yüz yıl içinde görmediğimiz sıkıntı, çekmediğimiz eziyet kalmadı millet olarak. Her sıkıntıyı bertaraf etmeyi, her çaresizlikten çare üretmeyi bildik. Destansı bir Çanakkale mücadelesi verdik, çoluk, çocuk, erkek, kadın... Düştüğümüz yerden doğrulmayı, kırıldığımız yerden yeniden filizlenmeyi bildik. Ezanların yasak edildiği günleri gördük. Gizli mahzenlerde Kur’an okunan kıtlık yıllarını... Darbeleri yaşadık, kardeşin kardeşe düşman edildiği, polisin milletine, milletin polisine saldırdığı karanlık yılları... Herkesin vatanı kurtarma söylemleri olduğu halde, herkesin bu vatanın birlik ve beraberliğine darbe vurduğu çifte kavrulmuş nice darbeler yaşadık. Ama geçti. Bir şekilde yeniden yolumuza devam edebildik. Yeniden millet olmayı başarabildik.
En son olaraksa, tam bir yıl önce, televizyon ekranlarından, radyolarından, telefonlarına gelen mesajlardan bir darbe girişimini öğrenmişti bu millet. Ve her şeylerini geride bırakarak, kendi canları da dâhil gözleri hiçbir şey görmeyerek, vatan sevdasıyla atmışlardı kendilerini yollara. Tankların altına bedenlerini, namluların ucuna başlarını koyacak kadar cesur davranmışlardı vatanı müdafaa konusunda. Amaç belliydi, vatan. Sevda büyüktü, vatan! Bu yüzden yaşlı genç dinlemeden, particilik oynamadan, ayrımcılık yapmadan doldurdular meydanları, kapattılar yolları, sokakları.
İlk günlerde bu coşku ve inanç hiç azalmadı. Fakat daha sonra, elbette ilk günkü samimiyetle hareket edenler kalmış olsa da, ekserisi işi şovmenliğe, lakırdıya hatta holiganlığa çevirdi. Ve bu yıl gerçekleştirilen kutlamalarda, aynı kafada kalanların durumuna bir kez daha şahit olduk.
Yüz yıl önce vatan için çarpışırken, sabah akşam şekersiz hoşaf içen, günler sonra buldukları yarım somun ekmeğini de birbiri ile paylaşan, açlıktan bir deri bir kemik kalan ecdadın, çekirdek çitleyip çay içerek vatan kurtaran evlatları olduk...
İmkânsızlıktan, ailesine ne durumda olduğunu haber veremeyip, eşleriyle günlerce, haftalarca haberleşemeyen, şehid düştüklerinde konulacak mezar bile bulunamayan Mehmetçiklerimizin, vatan kurtarma naralarını videoya kaydedip sosyal medyada paylaşan, aldığı beğenilerle gurur duyan kardeşleri olduk.
14 asır önce, cihad durumunda bile kadınlarının görünmesine razı olmayıp, her yere hedveclerle taşıyan bir neslin, vatan kurtarma konvoylarında kadınlarının erkeklerden çok daha fazla aktif olduğu, arabaların pencerelerinden sarkarak kendini gösterdiği, bağırıp çağırarak slogan attığı ümmeti olduk…
Galiba biz vatanı kurtarırken, onun yanında çok önemli bir şeyi unuttuk, dinimizi kurtarmayı. “Önce vatan” dedik. Vatanı namusumuz bildik. Fakat namusumuz olan vatanımızı, dinimiz ile muhafaza edeceğimizi bilemedik. Bir yıl önce vatanımıza ve milletimize kastedenlerin, yıllar öncesinde dinimize kastettiklerini, adım adım, yavaş yavaş dinimizi değiştirdiklerini, dopdolu olan bir Hakk dinin içini büyük bir ustalıkla boşalttıklarını, “Diyalog” safsataları ile bizi de dinimizi de ılımlaştırdıklarını göremedik. “Aldatıldık” dedi ya büyüklerimiz hani, yalnızca onlar değil, yalnızca bürokrasi değil, aslında millet olarak hepimiz aldatıldık. Eğer biz “Önce vatan” derken, darbeleri yaşarken, hainlere direnirken, “İlla dinimiz” diyebilseydik, “Vatansız bir din, dinsiz bir vatan olmaz” diyebilseydik ve dinimizle alay etmeye çalışanlara geçit vermeseydik, 15 Temmuz bizim için darbe günü olmayacak ve vatan hainleri bu denli palazlanamayacaktı.
O halde artık bu eksiğimizin farkında olarak hareket etme zamanı gelmedi mi? Artık dinimizi hiçbir şeyin gerisinde bırakmama, din sanki bizim için garanti imiş gibi tavırlar sergilemekten vazgeçme zamanı gelmedi mi? Hainlere “Darbenizi nasıl önledik ama” mesajı verirken, onlardan yadigar olan ılımlı bir dinle hareket etme komiklinden kurtulma zamanı gelmedi mi?...
Kutlama olarak yaptığımız şeyin aslında kutlanacak bir şey olmadığını, vatanın elden gitmesine ramak kala kurtarılmasının, kutlamadan ziyade, “Bu hâle gelene kadar nasıl göremedik” sorusunu hak ettiğini bilelim artık. Çekirdek çitleyerek, ücretsiz wifi hizmetinden yararlanarak, korna çalarak, son model arabalarımızın hoparlöründe son ses müzik dinleyerek ve dinleterek, kimin daha fazla nara attığının, kimin motosikletiyle daha fazla gaza bastığının canlı yayınını yaparak, meydanlarda ve konvoylarda kendimizi teşhir ederek vatanın kurtarılamayacağını anlayalım.
Unutmayalım ki, ömrü darbelerle, hainlere karşı mücadele ile geçmiş bu devletin yaşadığı bu darbe son olmayacaktır. Fakat eğer biz dinimize dört elle sarılır isek hiç kimse vatanımıza saldıramayacaktır!
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.