Toplumun siyasi, idari, hukuki, iktisadi vb. bakımdan örgütlenmesini kuramsal bir temele dayandırma çabası bir takım farklı görüşlerin ortaya konulmasını gerektirmiştir. Sözgelimi bazı tarihçiler Osmanlı Devleti’nin örgütlenmesinde askeri zaruretlerin temelinde “İkta Sistemi” olarak adlandırılan toprağın nasıl işletileceği meselesinin olduğunu ileri sürerler. Bu sistemin tarihi bakımdan, Hz. Ömer döneminde fethedilen Filistin bölgesinde toprağın nasıl dağıtılacağı yanında, asıl olarak nasıl işletilmesi gerektiği sorunuyla bağlantılı olduğudur. Daha önce, Roma İmparatorluğu döneminde “Kolon Sistemi” olarak tanımlanan bir uygulamanın dikkate alınmasıyla dönemi itibariyle verimli olan özgül “İktaSistemi”nin geliştirildiği düşünülmüştür. Ancak, özellikle on altıncı yüzyıldan itibaren sistem yeni şartlara uyar hale getirilemediği için, iki yüz yıldan fazla süren “Celali İsyanları” nedeniyle sürdürülemez bir nitelik kazanacaktır. Sonunda toprak mülkiyetini çözmek üzere Tanzimat döneminde Fransız arazi sistemi “Arazi Kanunnamesi” (1854) yle iktibas edilecektir. Ne var ki, toprak mülkiyeti, önemli düzenlemeler yapılmasına rağmen Cumhuriyet döneminde, hatta günümüzde bile sorun olmayı sürdürecektir.
Toplumsal olay ve olguların örgütlenmesi, kaçınılmaz olarak “bürokrasi” diye küçümsenen, çoğu zaman ayak bağı şeklinde değerlendirilen bir takım kuralları ve düzenlemeleri ortaya çıkartmakta, hatta zorlamaktadır. İşte burada “kurum” olarak adlandırılan bir olgu söz konusu olmaktadır. Çünkü toplumun var olması, varlığını sürdürebilmesi, karşılaşılan yeni şartlara uyum sağlaması, sorunlarını çözebilmesi kalıcı, kendine özgü varlığa sahip örgütlenmeye ihtiyaç duyar. Kaldı ki, toplum denilen örgüt ya da varlık, içinde barındırdığı bireylerden ayrı bir varlıktır. Birbirleriyle çatışma içinde olan, birinin çıkarının ötekinin çıkarını sınırlandırdığı ya da yok saydığı bir ilişkiler ağına benzemektedir. Aynı inancı, aynı görüşü, benzer çıkar birlikteliğine sahip bireyler, gruplar, topluluklar, torna tezgâhından çıkmış değildirler. Çünkü toplumsal olgu ve olaylarda insan iradesi işin içine karışmakta ve bir takım farklılaşmalara kaynaklık etmektedir.
İşte, Alman sosyologu ve hukukçusu MaxWeber, toplumsal olgu ve olayı açıklamak için “bürokrasi” kavramından hareketle bir kuram ortaya koymuştur. Düzen ve disiplini bakımından Necip Fazıl’ın da atıfta bulunduğu Prusya yönetiminin hayranı olarak Weber, kuramının hareket noktası yapmıştır. Bürokrasi kavramı bağlamında üç tip otorite ayrımı yapar: Alışagelmeye dayanan geleneksel otorite, liderin kişisel saygınlığına dayanan karizmatik otorite ve mantıki olarak düzenlenen bir hukuk kuralları demetine dayanan, yasal-akli otorite. İşte, bürokrasi, yasal-akli otoritenin en ileri biçimidir. Bu otoritenin belirgin bir takım özellikleri vardır. Öncelikle burada yetki ve görevler, bürokraside kişilerin “malı” değildir. Yani bir işte görevlendirilen kimse, o işin ne sahibidir, ne de görev ve yetkileri mirasçılarına bırakamaz; görevi sona erdiğinde o işi bırakmak zorundadır. Anlaşılacağı üzere, bu özelliğin iktidar ile mülkiyet arasında çok yakın bir bağlılığı öngören geleneksel otoriteden (mesela aile tipi, feodal tip, kapitalist tip) bütünüyle farklı olduğu açıktır.
Bürokrasi temelli örgütlenmede, bir diğer önemli özellik yetki ve görevlerin, kişisellikten arındırılmış olmasıdır. Sözgelimi bu görevleri üstlenen kişilerin saygınlığına bağlı değildirler, hiçbir karizmatik nitelikleri yoktur. Mesela, bir polise, hâkime, müsteşar veya bakana, sahip oldukları çekici niteliklerinden dolayı değil, söz konusu görev ve yetki nedeniyle itaat edilir.
Toplumsal veya devlet düzeyinde örgütlenmede, düzenlemede, bürokrasi diye küçümsenen bir takım kurallara dikkat edilmeyip hala kişisel bir takım nitelikler ölçü alınıyorsa, o toplumda ve devlette kurum düşüncesinin varlığından söz edilemez. Ortadoğu ülkelerine, toplum ve yönetimlerine bir de bu açıdan bakmak gerekmektedir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.