Geçen haftaki yazımızda Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman’ın “Polemik Değil Diyalog” adlı kitabındaki “Din bütünüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın’ ayetini ‘herkes Müslüman oluncaya kadar onlarla savaşın’ şeklinde anlayamayız. Bence ‘din özgürlüğünün sağlanacağı ortam sağlanıncaya kadar savaşın’ şeklinde anlamalıyız.” (s.24) ve “Şimdi tekrara konumuza dönelim. Bütün insanların Müslüman olmaları dinin, Kur’an’ın hedefi değildir. Kur’an’ın hedefi; din özgürlüğü ve adalet çerçevesinde, insanların birbirlerine karşı iyi ilişkiler içerisinde yaşadıkları bir dünya düzenidir. Kur’an bunu istiyor.” (s.41) görüşlerini tenkid etmiştik. Bu hafta tenkid ve uyarılarımıza devam ediyoruz.
Allahü Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de “Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır. Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarında ‘kıskançlık ve hakka başkaldırma’ yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerine küfrederse, gerçekten Allah hesabı pek çabuk görendir.” (Al-i İmran, 19) “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa/benimserse, asla ondan kabul edilmez. O ahirette de hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran, 85) ayetlerinde İslâm’ın tek ve makbul din olduğu belirtildikten sonra Yahudi ve Hıristiyanlar için “Yaratıkların en şerlisi bunlardır” (Beyyine, 6) ve “Allah onları kahretsin! Nasıl sapıyorlar!” (Tevbe, 30) denmektedir. Fatiha Sûresi’ndeki “Nimet ve lütfuna mazhar ettiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapkınlarınkine değil” ayetini Hz. Peygamber (s.a.v) “Gazaba uğrayanları” Yahudiler, “sapkınları” ise Hıristiyanlar olarak tanımlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili “Küfürleri ve Meryem hakkında pek büyük bir iftirada bulunmaları sebebiyle (lanete uğramışlardır)” (Nisa, 156), Hıristiyanlarla ilgili de “Andolsun ki, “Meryem oğlu Mesih, Allah’tır’ diyenler kâfir olmuşlardır” (Maide, 17), “And olsun ki, ‘Allah üçten biridir’ diyenler kâfir olmuştur” (Maide, 73) buyrulmaktadır. Yahudi ve Hıristiyanların kâfir oldukları belirtildikten sonra “Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, Allah’a da, âhiret gününe de iman etmeyen, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan, hakk dinini (İslâm’ı) din olarak benimsemeyen kimselerle zelil bir vaziyette tam bir itaatle, cizye verinceye kadar savaşın” (Tevbe, 29) demek suretiyle ya Müslüman olmaya ya da Müslümanların egemenliği altında vergi (cizye) vererek yaşayabilmeye mahkum oldukları hükmünü koymaktadır.
“De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın elçisiyim…” (Araf 158) ve “Biz seni bütün insanlara bir rahmet müjdecisi ve azab habercisi olarak gönderdik.” (Sebe, 28) ayetleri Peygamberimiz (sav)’in tüm insanlık için gönderildiğini işaret eder. Yine “O halde Allah’a, O’nun Peygamberine ve indirdiğimiz O nura (Kur’an’a) iman edin.” (Tegabün 8) ayetinde Yahudi ve Hıristiyanlar istisna tutulmamıştır.
Kur’an’ın hedefi, insanların Müslüman olması değilse, Kur’an’ın vahyedilmesinin ne anlamı var? Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in risâletle gönderilmiş olması, diğer din saliklerinin misyonerlik yapmaları için özgürlükçü bir ortam hazırlamak mıdır? Cihad gibi meşakkatli bir amel birkaç sapkına özgürlükçü bir ortam hazırlamak için mi farz kılınmıştır? Kur’an’da Yahudi ve Hıristiyanların kâfir oldukları, kendi kitaplarını değiştirdikleri, yaratıkların en şerrisi oldukları ve onlarla dostluk kurulamayacağı sürekli vurgulanmasına rağmen Kur’an’ın Yahudi ve Hıristiyanları İslâm’a çağırmadığını iddia etmek, misyonerlerin Dinlerarası Diyalog projesine zemin hazırlamaktır.
Bütün insanların kurtuluşunu gaye edinen Kur’an, Yahudi ve Hıristiyanları İslam’a çağırarak kurtulmalarını istemez mi?