Siyaset kurumundaki kan kaybı, siyaset atmosferini de erozyona uğratıyor. Siyaset, ilkeler ve kurumlar yerine kişiler ve daha da fazla menfaatlere göre şekillendikçe çaptan düşmesi kaçınılmaz oluyor. Ki, Türkiye’deki siyaset kurumunun her daim düşük kalibreli ve çapsız olduğu düşünüldüğünde, bu son dönemdeki erozyon da bir hayli düşük bir profil çizmesine yol açıyor.
Düşünün ki, her daim popülizmden (yani halka yaranma tavrından) ve menfaatçilikten çekmiş olan siyaset, işin içine kişilere daha da fazla bir şekilde “angaje olmak” girince, bayağı bir zemin kaybına uğramış vaziyette. Siyasetin zemin kaybı, normalde siyasete “ayar” vermesi gereken kitlenin, yani halkın tavrını da gevşetiyor. Halihazırda apolitikleşen ve giderek daha da fazla kendi meselelerine yabancılaşan halk, asıl olduğunu ve gerekirse hesap sorması gerektiğini unutup her şeye razı gelir oluyor. Öyle olunca, siyasetçiyi “titreyip kendine getirecek” bir mekanizma da kalmıyor tabi.
Türk siyaseti, genel itibariyle prensiplere ve erdemlere değil de daha bayağı standartlara göre işler öteden beri. Makamı ve siyasi ikbali önceleyen, kutsal amaca ulaşmak için her türlü eylem ve söylemin mübah olduğu bir yapısı vardır. “Dün dündür, bugün bugündür”ler, “benim memurum işini bilir”ler, bu siyasetin klişeleridir. Hesap vermemek, dün söylediğini bugün yalanlamak, başarısızlıkta veya yanlışta “gereğini” yapmak, siyaset yaparken edep, adap, nezaket gözetmemek, 2 tane oy fazla almak uğruna toplumsal gerginliği dahi artırabilmek gibi çeşitli hasletleri söz konusudur. Maalesef, olumlu bir özellik de kime sorarsanız sorun pek akla gelmeyecektir.
Bu derece yüzeysel olan siyaset iklimi, maalesef son dönemlerde iyice gevşemiş ve ciddiyetini yitirmiş durumdadır. Bu da kurumsallaşması gerekirken kişisel yargılara ve kriterlere indirgenmesi sonucunu doğurmaktadır. Kurumsallaşamayan bir yapıdan genelgeçer doğrular beklemek, olumlu neticeler üretmesini ummak da beyhude olacaktır.
Tu kaka edilen ‘90’lı yıllarda, hiç olmazsa iyi kötü de olsa bir siyaset iklimi mevcuttu. Farklı görüşler halkın karşısına çıkıp kendilerini anlatabiliyor, fırsat verilirse görev alabiliyordu. Halkın beklentilerine yanıt veremeyenin yerine başkası gelebiliyordu. Vatandaş, TV karşısına geçip tüm partileri aynı masa etrafında izleyebilme, birbirleriyle olan tartışmalarını görüp değerlendirme imkanına sahipti. Ki, bu durum, “hesap sorma” makamı olan halka saygı açısından çok önemlidir.
Öylesine önemlidir ki hem de, Batı’nın büyük aktörleri olan ABD ve İngiltere’de dahi, halkın önünde yapılan münazaralar, oy verme davranışında çok önemli bir belirleyicidir. Geçen sene yapılan İngiltere seçimleri öncesinde Başbakan da dahil parti liderleri, canlı yayında seyircilerin (yani halkın) önüne çıkıp bir bakıma yarışmışlardı. Liderler halkın önünde ayakta dururlarken, önlerinde sadece yüksek bir masa vardı.
Aynı şekilde, ABD başkanlık seçimleri öncesinde yapılan TV münazaraları, günler öncesinden beklenen ve oy verme sürecini doğrudan etkileyen bir öneme sahip olarak gösterildi. Bu iki ülke elbette ki temel ölçüt değil, ancak “asıl” olan halkın, “vekil” olan siyasetçi karşısındaki konumu açısından önemli örneklerdir. Başarısızlık halinde görevi bırakabilen idareciler gibi örnekler ise bizim hayal bile edemeyeceğimiz şeylerdir.
Meclis’teki partilere ve yaptıkları/yapmadıkları çalışmaya bakınca siyasetteki zemin kaybı daha iyi anlaşılıyor. Hem iktidar hem de muhalefet verimli değiller. Kısır çekişmeler ve birtakım ajandalar haricinde elle tutulur neticeler bir türlü çıkmıyor. İktidar bildiğini okumayı hak görürken, muhalefet ise iktidarı doğru yöne sevk edebilme maharetini gösteremiyor. Tabii, Meclis aritmetiğinin de buna payı var.
Siyasetin kurumsallaşması, yani kişilerden bağımsız hale gelmesi, bir dahaki seçimde yerini korumak isteyen vekillerin liderlerine yaranmasının önünü tıkar mesela. Zemin kaybetmeyi sürdüren siyaset kurumunun ayağa kalkmasında, halkın da “asıl” olduğunun yeniden idrakine varması ve “emanetine sahip çıkması” gerekiyor sanki.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.