İsrail yine yaptı yapması gerekeni, dolayısı ile buna şaşırmanın bir anlamı yok. Bayrama birkaç gün kala Kadir Gecesi’ne denk gelecek şekilde İsrail mahremimize saldırdı. Hem de en mahrem vaktimizde, Ramazan ayında…

Bu kavga derin ve asırlık bir kavgadır. Önce kavganın adını koyalım. Bu kavga İbrahim’in (as) veraset kavgasıdır. Bu kavga İbrahim Tevhidi’nin son taşıyıcıları ile bu tevhidi bozan bir grup soyu kadim, kendileri hain olanların kavgasıdır. Mesele tevhit meselesi olduğu gibi, çözümü de ancak muvahhit olmakla mümkündür.
Ne yazık ve hazindir ki İslam Dünyası “birliğini” kaybetmiş cümlesi tarihi gerçeklikten uzak bir cümledir. İslam Dünyası’nın “birlik” olduğu dönemler yoktur. İslam Dünyası’nın “bir” olduğu dönemler vardır. Demem odur ki zamanında “a” yada “b” yada “c” devleti bu coğrafyada güçlenmiş, ipleri eline almış ve mazluma gölge, zalime pençe olmuştur. Şimdi “birlik” güzellemeleri yapmanın vakti değil “bir”olanın güçlendirilme ve “bir” olanın harekete geçme vaktidir.

Devletimizin en derin sinir uçlarında çalışma masasına bir Filistin planı koymanın vakti gelmiştir. Filistin’in yeniden vatan toprağına katılması için düşünmenin ve bu uğurda belki de yıllar sürecek bir süreç işletmenin vakti gelmiştir. Hamasetten uzak devlet aklı ile derin ve tesirli ancak uzun soluklu bir plandan bahsediyorum. Böyle plan yapılır mı yapıldı mı bilmem ancak yapıldığına dair herhangi bir emare görmüş de değiliz.

Filistin meselesi siyasi bir mesele değil askeri bir meseledir. Askeri meseleler askeri hazırlıklar ve askeri akıllaçözülür. Bu yüzden kurmaylarımızın Karabağ’da, Libya’da yaptığı ortaya koyduğu siyasi aklı burada da devreye sokmalıyız. Kısa, orta ve uzun vade çalışmalar yapmalıyız.
Yapılan her askeri mühimmatın menzili Kudüs’e göre ayarlanmalıdır. Atılan her uydunun yörüngesi Kudüs’e göre çizilmelidir. Yapılacak her çalışmanın ilk hedefi tartışmasız Kudüs olmalı ve bölgedeki bütün süreçler Kudüs dikkate alınarak işletilmelidir.

İsrail üniversitelerinden her yıl binlerce Türk öğrenci mezun olmalı, yüzlercesi yüksek lisans ve doktora yapmalıdır. Devletin yumuşak gücü olan birimlerinin tamamı mukim şekilde İsrail’de kalmalı ve orada çalışanlara Yahudiler ile evlenme şartı getirilmelidir. İbranice bilen kişi sayımız binler hatta on binlerle ifade edilmeli, Tevrat ve Yahudi dini metinlerinin tamamı hızlıca Türkçeye kazandırılmalıdır.

Bütün sosyal yapılardan birer Kudüs masası kurmaları istenmeli, üniversitelerdeki ilgili bölümlerde Kudüs üzerine tezler ve çalışmalar yapılmalıdır. Suriye devleti ile en erken vakitte masaya oturulmalı, Suriye’nin güneyinde askeri bir oluşumun imkânı aranmalıdır.

Dedim ya Filistin meselesi askeri bir meseledir diye, askeri meseleler sadece cemaat ya da vakıflara bırakılmayacak kadar önemlidir. Bu yüzdendir ki devletin en aktif birimlerinden birisi Kudüs meselesine yoğunlaşmalı, geceleri gündüzleri, evvelleri ahirleri Kudüs olmalıdır. Ordumuzun en başarılı subayları Kudüs’te eğitim almalı, en başarılı akademisyenlerimiz Kudüs’te görev almalı, en kıymetli şirketlerimiz Kudüs’te ticaret yapmalıdır.

Gerçekçi ve gerekçeli çalışmalar yapılmadığı sürece kimse kusura bakmasın bizler sadece ağıt yakar ah vah eder dururuz. Devlet aklının bir an önce devreye girmesi elzem. Ancak birçok zorluk var. Bir defa ülkemiz darboğazın içerisinde. Ülkemizde oluşan çaresizlik ve ekonomik zorluklar toplumu perişan etmiş durumda. İslam ülkelerinin yarısı kendisi ile savaşıyor yarısı batı ülkelerinin ekonomilerini ayakta tutmak için para dağıtıyor.Her dağıtılan para dönüp dolaşıp İsrail’in cebine gidiyor.
İşimiz kolay değil ancak imkânsız hiç değil. Bu yüzdendir ki işe koyulmanın vakti geldi geçiyor. Artık devlet olarak bir şeyler yapmanın vakit geldi geçiyor.

Devletler hükümetlerden bağımsız hareket mekanizmalarına sahiptirler. Devlettehükümet değişikliklerinde bazen ton ya da usul değişebilir ancak hedef daima muhafaza edilir. Plan hükümetin planı olarak kalır ise atıl kalabilir. Ancak devletin planı olarak ortaya konur ise er ya da geç hedefine ulaşacaktır.